23 Ocak 2012 Pazartesi

FEZA

"Bacak bacağa.Aynı anda.Aynı yöne.Ben Neptün.Sen Plüton.Dünyanın üstünde.Yeşil.Mavi.Bacak bacağa.Bembeyaz ışık.Pırıl pırıl.Alâ ışık."
       
             Üç yaşındaydım.Her saat,dakika,saniye.Bana biraz önceki "an"dan daha da büyük olduğumu hissettiriyordu.Her saat,her dakika,her saniye bir şey öğreniyordum çünkü.Öğrendikçe düşünüyordum.Düşündükçe bedenimde gelişiyordu.Sonradan sebebinin yediklerimle ilgili olduklarını öğrensem de.Her saat,her dakika,her saniye kafamın büyüyeceğini düşünürdüm.O kadar bilgiye.Hatta taşması da gerekmez miydi? Peki ya şu taş? Onu kaldırdığımda solucanın orada olduğunu biliyordum artık.Eskiden öyle miydi? Eskiden olsa şu taşı kaldırdığımda şaşırırdım.Öğrenmek ne kadar da sıkıcıydı.Varsa hala öğrenemediğim şeyler benim için birer hazine değerindeydi.Okuldan öğrendim.Milyon ve Milyarlardan bahsetmişlerdi.Milyon insan...Milyar yıl...Onları da keşfetmem gerekiyordu.Bu yüzden Dünyayı keşfetmek istiyordum.Ancak hemen ardından korktum.Eğer öğrenmek sıkıcı olacaksa,bunları öğrenmenin ne faydası olacaktı ki? Onun da cevabını aldım.Dedem öldüğünde.Acaba o da mı keşfetmişti? Ya da keşfedenleri öldürüyorlar mıydı? Daha sonra öğrendim.İnsanın ortalama şu kadar yaşı varmış.Ne? Şu kadar yaş nedir ki dedim,bir yarım Afrika! Böyle dediğimde de büyümüşüm.Öyle dediler.
          
                   Sonra ben kuyuya düştüm.Ama ne kuyu! Dipsiz gibi.Felaket karanlık.Uzun bir sürede havada salındım.Düştüm.Bu kadar sürede düştüğüme göre epey derin olmalıydı.Düştüğüm yerde kalktım.Kalktığımda başımın ağrıdığını hissettim.Düşmüş olduğumu anladım.Ve sonra da bayıldığımı.Ancak o kadar soğuktu ki burası.Sersem bir haldeydim.Üstelikte soğuktan yanaklarını ve dudaklarını hissetmeyen bir sersem.Ayağa kalktım.Yürüyebilen bir heykeldim sanki.Etrafa bakındım.Ormana düşmüş olmalıyım.Bu ağaçlar ve bu orman yolu.Nereden çıktı ki şimdi.Baykuşları görmedim.Görmedim ama ürpertici seslerini duydum.Duydum.Bir hışırtı.Ağaçcıklardan geliyordu.Sanki biri işiyordu.Usulca yanaştım,parmak adımlarla.Araladım çalılıkları.Bir solucan.Solucan işiyordu.Atıfta bulundu : "merak işte insanı öldüren" diye.Zararsızdı.Bırakıp devam ettim bende öylece.Yolumdaydım.Ürperdiğim ormanda.İleride.İşte tam ileride,yerde bi baca vardı.Bacanın içinde biri.Siyah isle kaplı.Attı,silkindi tozunu.Elinde de kocaman bir torba.Hoh-hoh-ho!Ben Noel Baba.İyi de ben inanmam ki sana dedim. "İnanırsan her şey olur" dedi.Varan 2.Şaşırmıştım.Ne arıyordum burada? Neler oluyordu.Olanların sonunu merak ettim.Sanki bilinçaltımın içindeydim.Hızlı adımlarla yolu sonlandırmayı düşünüyordum.Bitmiyordu keza.Bitmiyordu üstelik yoruluyordum.Yolun sağında bir şey belirdi.Can havliyle koşup yakınlaştım.Havada asılı duran parşömen bir rulo.Ruloyu açtım.Ucu elimdeydi rulonun.Sonu.Sonu o kadar ıraktı ki açıldı yol boyu.Sonsuza."Yolu yarıladın" yazıyordu ruloda.

                  SONRA BENİ GÖRDÜN DEĞİL Mİ?


                  Sonra onu gördüm.Onu gördüğümde işlerin iyi gitmediğini hissettim bir tuhaflık vardı.Bir sarsıntı.Deprem gibi sanki.Acaba keşfedenleri öldürüyorlar mı? diye geçirdim içimden.Keşfettiğim şeylerden öğrendiğime göre az kalmıştı.Sonu gelmişti gezegenimin.Elini tuttum "keşfettim" ışık hızını.Artık ne saat,ne dakika,ne saniye kavramı vardı.

               SONRA BURADAYIZ! VE SEN KARŞIMDA NEPTÜN! 


"Bacak bacağa.Aynı anda.Aynı yöne.Ben Neptün.Sen Plüton.Dünyanın üstünde.Yeşil.Mavi.Bacak bacağa.Bembeyaz ışık.Pırıl pırıl.Alâ ışık." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder