5 Mart 2012 Pazartesi

ÜTOPYA

"İnsanların sürekli çalıştığı yer.Herkes.Hergün 7 saat çalışmakta.Birbirlerinin ihtiyacı için çalışıyorlar.Sınıf farkı olmaksızın.Geçinip gidiyorlar öylece.Robotlaşmış bir hayatın izinde.İşte tamda öyle! Hatta duyguları bile köreltilmiş.En azından biraz.Sadece o 14 gün hariç! "

       Marden 300 günden beri düzenli olarak çalışıyordu.Kendisi 22 yaşına yeni girmiş.O da diğerleri gibi Matruş Üniversitesinden mezun olmuştu.Kimileri tarımda çalışırdı.Kimileri de terzi olurdu.Matruşta hayat böyleydi.İnsanlar hep çalışmak zorundaydılar.Kadınlarla erkekler aynı yerde çalışmazlardı.Yaşlılar bile çalışırdı Matruşta.Eceli gelenler çalıştığı yerde ölürdü.Kimse ne ses ederdi ne mezar hazırlardı.Öldüğü yerde bırakılırdı.Çürürlerdi.İsimleriyle.Çürüyenler öldüğü yerde biter,kavak ağacına dönüşürlerdi.Bakın işte! Şu kavak tam 18 yaşında.Bakın,şuradaki kavağa,tam 7 yaşında.O biraz daha acemice bir kavak.Şu 18 yaşındaki kavağa bakın.O kadar çok dalları var ki.Ve budakları.Kafası karışık olmalı.Sonbahar geldi.Bakın işte kavak yaprakları.Şimdi ise Nüdyanı süslüyor.
                
              Şehrin merkezi sayılabilecek tek cadde Nüdyandı.Nüdyanda 365 gün hiç kalabalık olmaz.Ancak çok hoş bir caddedir.Caddeyi kavak ağaçları sırasıyla takip eder.İkişer ikişer kavak ağaçları dizilmiştir.Yol boyunca pek çok hikayesi vardır bu ağaçların.Kimileri ayrı düşmüştür ailesinden.Şiddet görenler.Çocuğu ölenler.İntihar edenler.Hastalıktan ölenler.Hepsi şimdi birer kavak ağacı.Şimdi o yoldan geçiyordu Marden.İçi paramparça ve buruk şekilde.Gözlerini dikmiş kavak ağaçlarına.Çok şey anlatıyor,dallarıyla ,kabuklarındaki belki işkence izleriyle.Bir kuş konuyor şimdi toplu halde.Bir sürü dallara saldırıyorlar.Ölü bedenlerden kalan belki de en son bir parça protein.Proteinle besleniyor kuşlar.Caddede bir yaşlı.Bir bağırış.Gürültü.Patırtı.Yaşlıyı hemen kovalayıp,yakalıyorlar.Merak ediyor caddenin tek tük insanları.Ne oldu diyorlar Zoka Beylere.İşinden kaytardı diyor Zoka Bey.Alın bunu Sektaya! (sekta:kişinin yaptığı suça göre değişen -ki en az 15 saatlik çalışma şeklinde olur- cezalandırma sistemi) diye emir veriyor.Yapmayın diyor yaşlı.Götürmeyin beni oraya!Öldürün daha iyi .Kimse dinlemiyor yaşlıyı.Götürüyorlar.Nahım hanım perişan.Bırakın onu! Götürmeyinn! diye parçalıyor kendini.Sesi ciğerinden geliyor,ağlamaklı.Yalvar yakar.Çare etmiyor.Ağlıyor Nahım hanım.Kırışık yüzü,cam gibi mavi gözü.Dökülüyor yaşları,ıslanıyor cam gibi .Mavi gözü.

              DÜN

           Marden 300 günün ardından artık zamanının geldiğini düşündü.Ve  7 saatin sonunda,Vertmuda 14 günlük iznini kullanmak istediğini söyledi.Vertmud,bu çok önemli bir karar biliyorsun değil mi Marden?dedi.Marden ise,evet biliyorum.Çokça düşünme vaktim oldu zaten.Durumumu da biliyorsun.Artık zamanı gelmişti.Hem bu süreç beni manevi anlamda toparlar.Belki duygusal hezeyanlara da uğratabilir.Ama şu 14 günlük süreç.Yani hayat bu değil mi zaten?Dedi.Haklıydı Marden üstelik.Vertmud,seni anlıyorum.En azından bu süreç aşamasında elimden geldiğince yardım etmeye çalışacağım.Umarım senin  için en iyisi olur. Ve de döndüğünde.Umarım daha mutlu olursun dostum.Bunu görmek isterim sana baktığımda,gerçekten.Dedi.İçten bir tebessümle karşıladı Marden.Atıldı birden,sarıldılar birbirine.Vedalaşır gibiydiler sanki.Kendine iyi bak diyebildi,Marden.İki genç adam bir an için öyle bakakaldılar.Ve çekip gitti Marden.

          BUGÜNÜN SABAHI     


           Uzun bir süre sonra tadını çıkara çıkara kahvaltısını yapıyordu Marden.Artık ne işe yetişmek için erken kalkacaktı ne de kahvaltı hazırlamak için acele edecekti.300 günün sabahında hep aynı saatte kalkardı.Ancak güneşin bu kadar güzel doğduğunu ne yalan söylesin daha önce hiç görmemişti.Elinde sıcak içkisini içiyordu.Keyifli keyifli açtı camı.Tam karşıdan doğmuştu güneş.İçeriye parıltı halinde öyle bir hışımla giriyordu ki ışık.Birden göz bebekleri küçüldü,kamaştı gözleri.Kısık kısık bakmaya başladı bu güzelliğe.Elini bir kaptan gibi alnına koydu,gözüne gelmesin diye ışık.Bakmaya devam ediyordu.Cılız bedenli Marden.Altında bir şort üstünde de atlet vardı.Atlet sanki bol gibiydi.Daha sonra birden toparlandı.Biyolojik saati gelmişti.İşe gidecekti.Ah! tabi ya! Aklına geldi ondört günü vardı artık.Ve ondörtgünün ondördüde değerliydi.Gideceği yer belliydi.NÜDYAN BEKLE BENİ! 

         Nüdyan caddesi.Upuzun kavaklar caddesi.Upuzun yol boyunca.Dikildi bakışları kavak ağaçlarına.Genç olanlar vardı.Dallanıp budaklaşmışlar.Aklı karışmışlar.Aklını kaçırmışlar.İntihar etmişler.Hastalıktan ölenler.Hepsi şimdi birer kavak ağacıydılar.Caddede bir yaşlı.Bir bağırış.Gürültü.Patırtı.Yaşlıyı hemen kovalayıp,yakalıyorlar.Merak ediyor caddenin tek tük insanları.Ne oldu diyorlar Zoka Beylere.İşinden kaytardı diyor Zoka Bey.Alın bunu Sektaya diye emir veriyor.Yapmayın diyor yaşlı.Götürmeyin beni oraya!Öldürün daha iyi.Kimse dinlemiyor yaşlıyı.Götürüyorlar.Nahım hanım perişan.Bırakın onu! Götürmeyin ! diye parçalıyor kendini.Sesi ciğerinden geliyor,ağlamaklı.Yalvar yakar.Çare etmiyor.Ağlıyor Nahım hanım.Kırışık yüzü,cam gibi mavi gözü.Dökülüyor yaşları,ıslanıyor cam gibi.Mavi gözü.
        
       Matruş-Nüdyanda geziyordu Marden.Bu sırada bir kız gördü.O kadar güzeldi ki bu kız.Burada olduğuna göre o da 14 gün izindeydi.Daha iş çıkışına vardı 2-3 saat kadar.Demek ki o da...Peki acaba tek miydi?Yoksa çoktaan... Yanına sokuldu Marden.Merhaba! dedi.Arkasını döndü kız Küt kızıl saçlarıyla.Biraz durakladı Mardeni görünce.Belli ki o da heyecanlanmıştı.A! Merhaba! diyebildi,gülümseyerek.Birazda şaşkın.Marden sordu ; adın ne senin? -Aroze.Peki ya senin? Dedi. -Marden benim ismimde memnun oldum.Sanırım sende 14 gün boyunca...Lafını keserek araya girdi Aroze ; Aa...sakın hatırlatma,dedi.-Neden ?Dedi Marden.Kızın yüzü düştü.Üzülerek yanıtladı; yarın son günüm ve 24 saatim kaldı.Ne kadar da zormuş böyle,dedi.Marden ise;öyle ya zor olmalı ama umudunu kaybetmemelisin.Biraz dolaşmaya ne dersin Aroze? diyerek atıldı ortamı gevşetmişti biraz. - Tabi neden olmasın! dedi Aroze.Kavak ağaçlı yolda bir bank bulup oturdular.Başladılar konuşmaya.Sürekli gülüyorlardı.Gözleriyle birbirinden hoşlanmış gibiydiler.Ancak ne kadar talihsizdi Marden.Kızdan hoşlanıyordu,basbayağı.Ve aksilik 24 saati vardı.İlahi.Saat işliyordu üstelik.Peki 24 saat yetecek miydi?

         Biliyor musun Aroze,biraz hızlı olması gerekiyor bazı şeylerin.-Ne gibi Marden? -Mesela...Bize izin veriyorlar,365 gün içinde sadece 14 günlük.Yani 14 günde,partnerimizi bulmak zorundayız.Ne kadar saçma.Benim annem ve babam bu uğurda öldü biliyor musun? -Marden ah canım benim!  Üzülme sakın ama.Ne kadar zor olmalı senin için.Bak buradayım ya ben.Sana yardımcı olurum belki hem.-Biliyorum Aroze,yardım edersin çünkü senin kadar iyi biri yoktur şu Matruşta.Bak şu kavak ağacını görüyor musun? -Hangisi Marden? -Şuradaki hani,yan yana olan iki kavak ağacı.Bak dallarına el ele tutuşmuş gibiler sanki.-Ah,evet.Yoksa!? -Evet Aroze,onlar annem ve babam.O yüzden buraya oturalım istedim.Biliyor musun Aroze.Artık Matruşta kalmamızın anlamı yok. -Öyle deme Marden.Biz buraya aitiz.Yani buraya ait olmalıyız.Biliyorsun ki sende.Birbirimize muhtacız. - Haksızlık bu Aroze,bende sana muhtacım! Peki bu benim bencilliğimse.Kötüysem ben.En kötüsüsüysem Matruşun.Ne olmuş yani! 300 gün oldu Aroze.Ben bu an'ı bekleyeli tam 300 gün.Artık bende yuva kurmak istiyorum.Bu kurallar.Ya da zorunluluklar,beni hergün öldürüyor zaten.Bense bugün yeni doğmuş biriyim.Sanki 14 günlük ömrüm varmış gibi bir de.Sense kelebek misali.Yarın...Yarın olmasın Aroze!

     Akşam olmuştu.Aroze ve Marden bir süre daha oturup konuştular.Böylece birbirlerine iyice alışmış,kaynaşmışlardı.Marden bu konuşmalardan sonra Arozenin yalnız yaşadığını öğrendi.Ve hava kararıyordu.Evine bırakmalıydı,Arozeyi.Hüzünlü olacaktı onun için.Ama yapmalıydı bu vedayı.Hayatının en güzel gününü yaşamıştı.Arozeye sorsan o da belki hayatının en mutlu gününü yaşamıştır.Biraz yürüdüler.Marden sevdiğini göstermek adına utanarakta olsa elini tuttu Arozenin.Hiçbir şey diyememişti Aroze.Besbelli o da utanmış ama eylemi sürdürmekten keyif alıyordu.Mardene döndü,tebessüm etti.Karşılıklı gülüştüler.Ve vakit geçiyordu.Hatta vakit gelmişti.Arozenin evi göründü yakınlarda.Öyle bir hayıfladı ki Marden,Matruşa karabulutlar çökecekti neredeyse.Seni asla unutmayacağım Marden,dedi Aroze.Ve usulca sokulup yanağına bir öpücük kondurdu.Gözyaşı düşmüştü öptüğü yere.Mardenin yaşıyla birleşti bu gözyaşı.Şelale oldu adeta da düştü yanağından.Toprağa düştü,sımsıcak.

         Ve ertesi günler gelmedi.Marden için.Öyle bir hüzün çökmüştü ki içine.Ne dışarı çıkmak istedi ne de şu güzel güneşi kucaklamak.Çekti perdesini.Sabahtan akşama kadar.Sokmadı güneşi.Belki girseydi...


           Diğer onüç günde yalnızca bir kere çıktı Marden.Nüdyana gitti,mezarlığa aslında.Anne ve babasının olduğu kavak ağacına.Diz çöktü çocuk gibi.Ağacın dibine.Baktı yukarıya,kafasını kaldırıp.Ağlıyordu şimdi.Gözyaşı düştü,kavak dibine.Tam da dibinde fidan bitti.Bir yeşil yaprakçık.Şöyle dedi ağaca; bilirim anne ve baba! Siz de benim gibiydiniz.Ama siz ki doğru olanı yaptınız.Kaçarken Matruştan! Ama... keşke vurmasalardı sizi Zokalar! Nüdyan caddesinin en sonundadır mezarınız.Çıkışına yakın.Çünkü siz az daha ...


-SON-